KORONA VİRÜS SALGININ ULUSAL VE ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE ETKİSİ VE SALGININ MÜCBİR SEBEP (FORCE MAJEURE) BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
02.04.2020
Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen ve alınan önlemlere karşı yayılması önlenemeyen korona virüs tüm dünyayı etkisi altına almış ve neredeyse tüm sektörleri etkilemiştir. Sözleşmesel ilişkiler ve ilişkilerin tarafları da şüphe yok ki bu süreçte bir çok anlamda ve farklı şekillerde etkileneceklerdir. Salgının yarattığı ekonomik, hukuki ve idari sonuçlar karşısında taraflar, süreçten etkilenme yoğunluklarına göre taraf oldukları sözleşme ilişkilerini tamamen sonlandırmak, geçici süre için durdurmak ya da sözleşmelerdeki şart ve hükümleri mevcut koşullara uyarlamak gibi arayışlar içerisine girmektedir.
Mücbir sebep, her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, başlangıçta var olmayan ancak sözleşmenin akdedilmesinden sonra tarafların kontrol edemeyeceği şekilde ortaya çıkan ve taraflardan en az birisinin ifa etmeyi taahhüt ettiği edimi ifa etmesini engelleyen veya taraflardan en az birisi bakımından edimini ifa etmesinin beklenememesi sonucuna yol açan ve devamı halinde sözleşmeyi feshetme hakkı veren durumlardır. Korona virüs salgınının, mücbir sebep teşkil edip etmediğinin söz konusu sözleşmeler özelinde incelenip dürüstlük kurallarına göre değerlendirmesi yapılarak yorumlanması gerekecektir.
TÜRK HUKUKUNDA MÜCBİR SEBEP KAVRAMI VE KORONA VİRÜS DEĞERLENDİRMESİ
Türk hukukunda mücbir sebep halleri mevzuatta düzenlenmemekle birlikte, içtihatlar ve bilimsel öğretiler ile bu boşluk doldurulmaktadır. Doktrinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararında salgın hastalık, mücbir sebep hallerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu kararında mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü olaylar olarak tanımlanmış, deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılmıştır.
Mücbir sebep kavramını korona virüs salgını açısından değerlendirdiğimizde; salgının dünya çapında yayılma hızı, küresel riskin çok yüksek seviyede olması, ülkemizde de alınan tedbirlerin boyutu ve ciddiyeti göz önünde bulundurularak, somut olayın gerekli şartları taşıması halinde salgından etkilenen sözleşme tarafları bakımından mücbir sebep olarak değerlendirilme ihtimali bulunmaktadır. Bu değerlendirme olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre yapılmalıdır.
- TARAFLAR ARASINDAKİ SÖZLEŞMEDE MÜCBİR SEBEP HALİNE İLİŞKİN DÜZENLEMENİN BULUNMASI DURUMU
Taraflar arasında akdedilmiş olan sözleşmede; mücbir sebep halinde taraflara ve yükümlülüklerine uygulanacak usul ve esaslara dair düzenlemeler mevcutsa, öncelikle sözleşmedeki bu düzenlemeler dikkatlice incelenmelidir.
Yargıtay da kararlarında, her olayı somut uyuşmazlık ve sözleşmeler özelinde incelemektedir. Nitekim, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2005/2684 E. 2005/3640 K. sayılı ve 16.06.2005 tarihli kararında, tarafların arasındaki sözleşme hükümleri ile bir olayın mücbir sebep olarak değerlendirilmesi yönünde düzenleme yapılmasının mümkün ve geçerli olduğunu kabul etmiştir.
Sözleşmelerde mücbir sebep hallerine ilişkin düzenlemelerin yapıldığı durumlarda ise, tartışma konusu olabilecek bir diğer husus, mücbir sebep hallerinin sözleşmede “sınırlı sayıda” sayılıp sayılmadığıdır. Mücbir sebep sayılan durumlar ve sonuçlarına ilişkin olarak sınırlı sayı esasında bir kararlaştırma yapıldığının kabulü halinde, sözleşme ile getirilen mücbir sebep şartları ve mücbir sebep halinin sonuçları, sözleşmede öngörüldüğü kadarıyla sınırlı olacaktır. Sözleşmede mücbir sebep hallerinin sınırlı sayıda sayılmadığı durumlarda ise, mücbir sebep kavramına dahil olan şartlara uyan ve benzer etki ve sonuçlar doğuran olayların da mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olabilecektir. Böyle bir durumda özellikle değerlendirilmesi gereken husus, sözleşmelerden doğan yükümlülükler çerçevesinde mücbir sebebin bu yükümlülükleri ifa etme konusunda imkansızlık oluşturmasıdır. Bu noktada tarafların pozisyonunun ancak, sözleşmedeki mücbir sebebe ilişkin düzenlemelerin ve uygulama alanının hukukçular tarafından değerlendirilmesi sonucunda belirlenebilmesi mümkün olacaktır.
Sözleşmelerde mücbir sebep ve sözleşme koşullarının uyarlanmasına ilişkin düzenlemeler bir arada olabilmektedir. Sözleşmede ilgili hükmün ne şekilde adlandırıldığından çok, salgın hastalık hallerine ilişkin sona erme veya uyarlamaya ilişkin herhangi bir düzenleme yapılıp yapılmadığına ve bu düzenlemelerin uygulama alanına bakılmalıdır. Ancak öngörülen sonuçlar bakımından, sözleşme hükümlerinin sonlandırma mı yoksa uyarlama şeklinde mi kaleme alındığının tespit edilmesi önemlidir.
- TARAFLAR ARASINDAKİ SÖZLEŞMEDE MÜCBİR SEBEP HALİNE İLİŞKİN DÜZENLEMENİN BULUNMAMASI DURUMU
Sözleşmelerde mücbir sebebe ilişkin hüküm bulunmaması durumunda ise Yargıtay’ın emsal kararlarına, Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine ve Türk Medeni Kanunu’nun 2.Maddesi uyarınca dürüstlük kuralı ilkesine göre sözleşme yorumlanacaktır.
Türk Hukukunda, mücbir sebep kapsamında hangi hallerin sayılabileceği açıkça düzenlenmemekle birlikte, mücbir sebep halinde edimlerin ifası hakkında uygulanabilecek hükümler bulunmaktadır. Sözleşmelerde madde bulunmaması halinde tamamlayıcı hükümler kapsamında, Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesi’nde düzenlenen “sonraki ifa imkansızlığı” ile yine Türk Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesi’nde düzenlenen “aşırı ifa güçlüğü” düzenlemelerinin uygulama alanı bulup bulmadığı değerlendirilmelidir.
Sonraki ifa imkansızlığına ilişkin hükümler, tarafların kontrolleri dışında gelişen bir durum nedeniyle tarafların edimini ifa etmesinin imkânsız hale gelmesi halinde uygulama alanı bulacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesi uyarınca, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle borcun ifası imkansızlaşırsa, borç sona erecektir.Madde hükmünde düzenlenen kalıcı imkansızlık halidir. Ancak korona virüs salgınının her sözleşmeye etkisi kalıcı imkansızlık sonucunu doğurmayacaktır. Borcun ifasının geçici olarak zorlaşması veya geçici olarak imkansız hale gelmesi durumları da söz konusu olabilecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesi daha çok kalıcı imkansızlık haline ilişkin bir düzenleme olup, kira sözleşmeleri gibi uzun süreli ilişkiler içeren sözleşmeler bakımından korona virüs nedeniyle geçici imkansızlık halinin gündeme gelmesi daha olasıdır. Türk hukukunda geçici ifa imkansızlığına ilişkin düzenlenme bulunmamakla birlikte, geçici ifa imkansızlığının etki ve sonuçları doktrinde de tartışmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/15193 E. 2010/235 K. ve 28.04.2010 tarihli kararında, geçici imkansızlık halinde akdin ifasının bir hadisenin gerçekleşmesine bağlı olduğunu, o hadise gerçekleşirse sözleşmenin ifasının istenebileceğini ifade etmiştir. Yargıtay aynı kararında, ahde vefa ilkesinin gereği olarak geçici imkansızlık hallerinde tarafların “akde tahammül süresi” boyunca sözleşmeyle bağlı tutulmasını, bu sürenin sonunda sözleşmenin sona ereceğini kabul etmiştir. “Akde tahammül süresi” ve bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği, her somut olaya göre değerlendirilecektir. Yargıtay anılan kararında bu sürenin belirlenmesinde tarafların ekonomik özgürlüklerinin engellenip engellenmediğinin veya başkası ile sözleşme yapma fırsatlarının ortadan kaldırılıp kaldırılmadığının göz önünde tutulması gerektiğini belirtmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 136. Maddesi kapsamında ifa imkansızlığının uygulanamadığı bazı durumlarda, aynı kanunun 138. Maddesi uyarınca aşırı ifa güçlüğü düzenlemesine başvurulması söz konusu olabilecektir. Aşırı ifa güçlüğü, sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi olarak tanımlanmıştır. Bu hallerde, borçlunun da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halinde borçlu, sözleşmeye ilişkin değişen koşullara yeniden uyarlama talep etme veya uyarlamanın mümkün olmadığı hallerde sözleşmenin niteliğine göre sözleşmeden dönme ya da sözleşmenin feshi talebinde bulunma haklarına sahip olacaktır. Görüleceği üzere, aşırı ifa güçlüğü halinde imkansızlık kavramından farklı olarak aşırı ifa güçlüğü sebebiyle sözleşmelerin dürüstlük kurallarına göre uyarlanması düzenlenmiştir. Sözleşmenin uyarlanması hakkı mahkemeye başvurularak dava yolu ile kullanılabilecektir.
SALGININ ORTAYA ÇIKMASINDAN SONRA AKDEDİLECEK SÖZLEŞMELER BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME
Yukarıda detaylı olarak incelendiği üzere, mücbir sebebe ilişkin olarak kabul gören genel tanım uyarınca,sözleşmenin akdedilmesi esnasında var olmayan ancak sözleşmenin akdedilmesinden sonra tarafların kontrol edemeyeceği şekilde ortaya çıkan bir durumun mevcut olması aranmaktadır. Keza aşırı ifa güçlüğünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 138. Maddesi de sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun varlığını şart koşmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da daha önce değindiğimiz, 2017/90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararında, Libya’da gerçekleşen iç savaş döneminde, iç savaş esnasında hizmet sağlanmasına ilişkin yükümlülük içeren sözleşme bakımından, iç savaş nedeniyle çıkan kargaşa durumunun öngörülemez bir durum teşkil etmeyeceği, bu nedenle de mücbir sebep olarak değerlendirilemeyeceği ve bunun mücbir sebep olarak ileri sürülmesinin de iyi niyetli bir davranış olarak değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir. Görüldüğü üzere, sözleşmeye ilişkin yükümlülüklerden kurtulma ve sözleşmenin sona erdirilmesi bakımından “öngörülebilirlik” önemli bir kıstastır.
Bu doğrultuda korona virüs ile ilgili durumun pandemi olarak ilanını veya durumun global ölçekte ciddiyetinin aşikar hale geldiği süreci takip eden dönemde akdedilmiş sözleşmeler bakımından, açıkça aksi yönde düzenleme yapılmadıkça salgının mücbir sebep olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ve bu sebeple borçların ifasından kaçınılmasının ciddi sonuçları olabileceği kanaatindeyiz. Nitekim; Türk Borçlar Kanunu’nun 112. Maddesi’nde yer alan “borcunu hiç veya gereği gibi ifa etmeyen borçlunun, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararını tazmin etmekle yükümlü olacağına” ilişkin düzenlemesi uyarınca, bu sözleşmelerden kaynaklanan borçlarını ifa etmeyen borçlular, alacaklıların zararını tazmin etmek zorunda kalabileceklerdir.
Bu dönemde akdedilecek sözleşmelerde mücbir sebep düzenlemelerine özel bir önem verilmesi gerekecektir. Sözgelimi, taraflarca akdedilecek sözleşmede korona virüs salgınının mücbir sebep olarak değerlendirilmemesi amaçlanmakta olabilir veya her ne kadar salgının sözleşme kapsamında tarafların edimlerinin yerine getirilmesi bakımından olumsuz bir etkisi olmayacak ise de tarafların durumu kötüye kullanmasının engellenmesi gerekebilir. Bazı sözleşmeler bakımından ise, tarafların korona virüs salgınının etkileri devam ettiği müddetçe yapacakları ifalarda, salgının derecesinin artması ve etki alanının genişlemesi durumları göz önünde bulundurularak, sözleşmelerde bu yönde düzenlemeler yapılması gerekebilir. Bu nitelikteki hallerde, ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan hakları saklı tutularak ve herhangi bir hak kaybına uğramamak adına ihtirazi kayıtla yapılması söz konusu olabilecektir.
Bu nedenle mevcut salgının bu dönemde akdedilecek sözleşmelere etkisine ilişkin olarak sözleşmelerde iyi hazırlanmış ve detaylı düzenlemeler yapılarak, tarafların korona virüs salgınını mücbir sebep olarak ileri sürmesine veya salgın nedeniyle mağdur olunmasına engel olunabilir.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER BAKIMINDAN KORONA VİRÜS ETKİSİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün korona virüs salgınını pandemi olarak ilan etmesi, ulusal ölçekli sözleşmelerin ötesinde uluslararası nitelik taşıyan sözleşmeler bakımından da salgının mücbir sebep olarak kabulüne ilişkin güçlü bir zemin yaratmaktadır. Korona virüs salgınının uluslararası sözleşmeler bakımından mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceği, öncelikle sözleşmeye uygulanacak hukukun, mücbir sebep hallerinin hangi hukuk sistemi uyarınca değerlendirileceğinin belirlenmesini gerektirir. Taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuka ilişkin düzenleme var ise, mücbir sebebin belirlenmiş olan hukuk sistemi uyarınca değerlendirileceği açıktır. Ancak böyle bir hüküm bulunmadığı takdirde kanunlar ihtilafı kurallarına başvurularak, uygulanacak hukukun belirlenmesi gerekecektir.
Uygulanacak hukukun tespitine ilişkin inceleme sonucunda öncelikle sözleşmede mücbir sebep ile ilgili düzenlemeler olup olmadığı ile uygulama alanına bakılmalı ve uygulanacak hukuk sistemi kapsamında sözleşme hükümlerinin etkisi ile uygulanması gereken mevzuat birlikte değerlendirilmelidir.
Uluslararası ticari teamül ve anlaşmalara bakıldığında, ülkemizin taraf olduğu Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında BM Antlaşması’nın 79. Maddesi’nde mücbir sebep kavramı düzenlenmiştir. Söz konusu madde hükmü “Taraflardan biri yükümlülüklerinden birini ifa etmemesinin, denetimi dışında kalan bir engelden kaynaklandığını ve bu engeli, sözleşmenin kurulması anında hesaba katmasının veya engelden ve sonuçlarından kaçınmasının veya bunları aşmasının kendisinden makul olarak beklenemeyeceğini ispatlaması halinde ifa etmemeden dolayı sorumlu tutulmaz." şeklinde ifade edilmiştir. Yani sözleşmenin taraflarının öngöremediği ve onların etki alanı dışında kalan bir engel sebebiyle sözleşmenin yüklediği edimlerin yerine getirilememesi halinde, ifa etmemeden dolayı sorumluluk yoluna gidilemeyecektir.
Yine mücbir sebep ve aşırı ifa güçlüğü durumlarının ele alındığı Milletlerarası Ticari Sözleşmelere İlişkin UNIDROIT İlkelerine de bakılacak olursa, 6.2.3 hükmüne göre karşılaşılan güç durum karşısında sözleşmenin sarsıldığı sonucuna varılırsa sözleşme sona erdirilebilir veya sözleşmenin uyarlanması söz konusu olabilir. Mücbir sebeple ilgili olarak 7.1.7 hükmü ile taraflar ifanın yerine getirilememesinden muaf tutulabilecektir.
Uluslararası alanda da bu anlaşmaların taraflar arasındaki sözleşmenin ayakta kalması ve devamlılığı yönünde yorumlanması gerekir. Öncelikle sözleşmeler mümkün olduğu ölçüde değişen şartlara göre uyarlanmalı, alternatif ifa yolları incelenmeli, sözleşmelerin askıya alınması gibi diğer farklı seçenekler değerlendirilmeli ve sonrasında sözleşmenin sona erdirilmesi yoluna başvurulmalıdır.
Mücbir sebebin varlığında sözleşmelerin ifası, sözleşmelere uyulması mümkün olmayabilir. Korona virüs salgınının etkilerinin görüldüğü ülkelerde karantina kararı uygulanması, ülkelere giriş/çıkışların engellenmesi gibi tedbirlerin alındığı göz önünde bulundurularak bu ülkelerde mukim şirketlerin yapmış olduğu sözleşmelere uymasının imkansız olduğu durumlarda, sözleşme taraflarının bu tedbirlere rağmen sözleşmelere uymasını beklemesi adil olmayacaktır.
KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİ BAKIMINDAN KORONA VİRÜS ETKİSİ
02.04.2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2020/5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve bu kanundan istisna edilen düzenlemeler kapsamında gerçekleştirilen ihalelere ilişkin olarak imzalanan sözleşmelere konu işlerin ifası geçici veya sürekli olarak, kısmen ya da tamamen imkansız hale gelmiş ise, bu durumla karşı karşıya kalan yüklenicilerin ilgili idareye durumu belgelendirmek suretiyle başvuru yapabilecekleri düzenlenmiştir.
İlgili idarelerce yapılacak değerlendirmeler Kamu İhale Kanunu’nun 10. Maddesi çerçevesinde incelenecek ve karar alınmadan önce Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan görüş alınacaktır. Yapılacak değerlendirme neticesinde, durumun yüklenicinin kusurundan ileri gelmemiş olmaması, yüklenicinin sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin ifasına engel teşkil edecek nitelikte olması ve yüklenicinin bu engeli ortadan kaldırmaya gücünün yetmemesi koşullarının birlikte gerçekleşmiş olduğunun tespit edilmesi halinde söz konusu idare süre uzatımı veya sözleşmenin feshine karar verebilecektir.
SONUÇ
Şu an için korona virüs salgının ülkemizde sözleşmeler bakımından mücbir sebep sayılması ile ilgili herhangi bir yasal düzenleme veya bu konuda bir içtihat bulunmasa da Dünya Sağlık Örgütü’nün “pandemi” tespiti, ülkemiz de dahil olmak üzere birçok ülkenin karşılıklı hava, deniz ve kara yolu sınırlarını sivil ziyaretçilere kapatmış, uçuşları sınırlandırmış olması, risk grubundaki kişiler için sokağa çıkma yasağı getirilmesi, eğitim kurumlarında uzaktan eğitim uygulamasına geçilmesi, İç İşleri Bakanlığının yayımladığı genelge ile umuma açık istirahat ve eğlence yerleri olarak faaliyet yürüten mekanların faaliyetlerinin geçici bir süreliğine durdurulması ve buna benzer tedbirlerin alınmış olması mücbir sebep halinin mevcudiyetine dair güçlü bir dayanak yaratmaktadır.
Yapılan yasal düzenlemeler ve yayınlanan genelgelerde sayılan faaliyet alanlarına ilişkin olarak kamu sağlığının korunması ve hastalığın bulaşma riskinin azalması amacıyla idare tarafından alınan önlemler, faaliyetleri durdurulan işletmeler bakımından salgının mücbir sebep olarak kabul edilmesi şeklinde yorumlanabilir. Yine sokağa çıkma yasağı getirilen kişilerin taraf olduğu sözleşmeler bakımından idare tarafından alınan zorlayıcı bir karar olması nedeniyle ifa imkansızlığından söz edilebilecektir. Devlet ve sağlık otoritelerinin evden çıkılmaması yönünde yaptığı uyarılar ve insanların fiziksel temastan kaçınmasına yönelik hastalığın yayılmaması amacıyla alınan önlemler dikkate alındığında, her olay özelinde ayrı bir değerlendirme yapılması gerekmekle birlikte, faaliyeti yetkili makamlarca durdurulmamış veya sokağa çıkma yasağı getirilmemiş kişiler bakımından da durumun aşırı ifa güçlüğü yarattığı şeklinde yorumlanması sonucu doğabilecektir.
Sonuç olarak; korona virüs salgının mücbir sebep kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin her sözleşme ilişkisi için geçerli olacak genel bir yorum ve değerlendirme yapmak mümkün olamayacaktır. Her sözleşme ve somut olay bakımından; sözleşmenin tarafları ve taraflarının özel durumları, sözleşmenin tabi olduğu hukuk sistemi, edimler ve taahhütler, mücbir sebebin tüm bu unsurlara etkileri ve etkinin yoğunluğu ayrıca değerlendirilecektir. Borcun ifa edilmemesi kararı olası bir yargılama sürecin sonunda ciddi boyutlarda tazminat yükümlülüğü doğurabileceğinden, bu kararın öncesinde sözleşmenin ve olası risklerin ayrıntılı ve titiz bir hukuki değerlendirmesinin yapılmasını gerektirmektedir.
UYARI : Web sitesi ve sosyal medya hesaplarımızda yer alan yayın ve içeriklerin telif hakkı Av. Cansu Balcı ile Av. Beril Akgün Kacar’a aittir. Yer alan bilgiler sadece bilgilendirme amaçlı hazırlanmış olup, herhangi bir şekilde danışmanlık veya avukatlık hizmeti verilmesi anlamına gelmemektedir. Yayınların başka web sitelerinde kullanılması ancak açıkça ve görülür şekilde yayının yer aldığı “www.balci-hukuk.com” adresi üzerindeki linke yer verilmesi suretiyle olabilecektir. İçerikler bu koşula uyulmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.
Etiketler : korona virüs, CO-VID19, salgın hastalık, iş hukuku, ücretsiz izin, corona, kısa çalışma, evden çalışma